CUMHURBAŞKANINI ELEŞTİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
DİSK Genel Başkanı Kani Beko, yaptığı bir konuşma nedeniyle kendisi ve Genel İş İzmir 5 No’lu Şube Başkanı Ali Haydar Kara’ya Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan dava öncesinde İzmir’de bir açıklama yaptı.
Açıklamanın tam metni şöyle:
Bugün, Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerimiz nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılanmaya başladık.
10 Ekim 2015 tarihinde Genel Başkanı olduğum DİSK ile birlikte KESK, TTB ve TMMOB’un da tertip komitesinde yer aldığı, Ankara Sıhhiye’de yapılması planlanan Emek Barış ve Demokrasi mitinginin başlangıcında meydana gelen bombalı saldırı nedeniyle yüzü aşkın barış sevdalısı insanımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi de yaralanmıştır. Bu Türkiye tarihinin en büyük katliamıdır. DİSK, bu katliamın Ankara’da görülen davasının müdahillerindendir.
Bu katliamın hemen sonrasında, acılarımız tazeyken DİSK Ege Bölge Temsilciliğinin düzenlediği basın açıklamasında yaptığım konuşmada, bu yaşananların sorumluluğunun AKP iktidarı ve uzun dönem AKP iktidarının Başbakanlığını yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan olduğunu vurguladım, cuntacı olmakla itham ettim.
Bu açıklamamda Recep Tayyip Erdoğan’a bir eleştiride bulundum.
Her saldırıdan sonra tüm ülke olarak terörü lanetledik, bu saldırıların bir son bulmasını istedik.
Biz bu ülkenin yurttaşları olarak özgürce, kardeşçe, barış içinde, insanca yaşamak istiyoruz.
Bu isteğimizin muhatabı bellidir, muhatap ülkeyi yönetenlerdir.
Ancak ülkeyi yönetenler maalesef kendi dışlarındaki herkesi ama herkesi “düşman” ve “terörist” olarak yaftalamakla uğraşmakta, tüm görüş ve eleştirilere kulaklarını tıkamakta, kendi sorumluluklarını yok saymaktadır.
2013 yılındaki Reyhanlı katliamından beri bu ülkenin yurttaşları, AKP iktidarının “Yeni-Osmanlıcılık” politikasının bir sonucu olan “Suriye macerası”nın bedelini ödemektedir. Tüm uyarılara ve eleştirilere rağmen, Türkiye’yi yönetenlerin içeride ve dışarıda ısrarlı bir biçimde yürüttüğü savaş politikaları ülkemizi uçurumun kenarına getirmiştir. Biz bu politikaları hep eleştirdik.
Bugün gelinen noktada sizlere soruyorum kim haklı çıktı?
Keşke bizim eleştiri ve uyarılarımıza kulak verilseydi, keşke haklı çıkmasaydık da 10 Ekim 2015’de, DİSK-KESK-TMMOB-TTB olarak düzenleyicisi olduğumuz, Ankara Emek Barış Demokrasi mitingine, İstanbul Sultanahmet Meydanına, Ankara Merasim Sokağa, Kızılay’a, İstanbul Taksim’e, Dolmabahçe’ye, Reina’ya yapılan ülkemiz tarihinin en büyük katliamları ile sarsılmasaydık.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerek Başbakanlığı, gerekse de Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleştirdiği politik söylemi ve icraatları kendisi gibi düşünmeyen, inanmayan ve davranmayan insanları, dini ve etnik toplulukları, siyasi partileri ve grupları, sendikaları, dernekleri ötekileştirmenin, “hain”, “terörist” ve “bölücü” ilan etmenin örnekleri ile doludur.
Yüzlerce örneği bulunan ve cuntacı nitelendirilecek icraatları burada tek tek sıralamaya gerek duymuyoruz. Bunlardan sadece kendimizin maruz kaldığı haksızlık ve saldırıları sıralamak yetecektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla, yerel mahkemelerin kararlarıyla meşruluğu tescillenmiş olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününün Taksim Meydanında kutlanması bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla yasaklandı. Bu hukuksuz, anti demokratik yasağa rağmen kutlama yapmak istediğimizde, genel merkezimize, üzerimize gaz bombaları ve TOMA’lardan sıkılan kimyasal ilaçlı sularla, plastik mermilerle saldırıldı. Yargılandığımız birçok davada mahkemeler “Taksim’de 1 Mayıs kutlamak suç değildir” dedi. Her sene benzeri kararları almamıza rağmen, hukuk tanımaz bu yasak nasıl tanımlanabilir?
Anayasal ve yasal hakkımız olan grev hakkı, açık hukuki tanımlamalara rağmen Bakanlar Kurulu kararları ile gasp ediliyor. İş cinayetlerinde yüzlerce, binlerce işçinin feci ölümleri fıtrat, kader sayılıyor, iş cinayetlerinde işçileri öldüren patronlar değil bu cinayetlere karşı sesini yükseltenler sorgulanıyor, suçlanıyor.
Ya da siz basın emekçileri her gün yaşıyorsunuz: Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren yayınlar sansürlenmekte, toplatılmakta, eleştiren kişiler gözaltına alınmakta, yargılanmakta, işten atılmakta. Örneğin bu basın açıklamasını kaç gazete, kaç TV yayınlayabilecek. Yayınlayanların başına ne gelecek? Sizce tüm bu baskılar nasıl tanımlanabilir?
Örnekler çoğaltılabilir… Sadece bizlerin ve sizlerin yaşadığı örnekler dahi “antidemokratik” ve “cuntacı” tanımları içine fazlasıyla sığmaktadır.
Genel Başkanı olduğum, DİSK’in Tüzüğü “…faşizme, baskıya, zulme, cuntacılığa ve işkenceci tüm rejim ve dikta yönetimlerine karşı mücadele etmeyi TEMEL AMAÇ…” saymaktadır.
Ben DİSK’in tüzüğünde yer alan amaçlara uygun olarak görevi yaptım ve yapmaya devam edeceğim.
İlginiz için hepinize teşekkür ederim…