Image Map

“OHAL Komisyonu emekçilerin gasp edilen hakları için çözüm olabilir mi?”

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve hukukçular DİSK Genel Merkezi’nde “OHAL Komisyonu emekçilerin gasp edilen hakları için çözüm olabilir mi?” başlıklı basın toplantısı düzenlendi.

10 Ağustos Perşembe günü saat 12’de düzenlenen toplantıya, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK önceki dönem Genel Başkanları Süleyman Çelebi, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Kanber Saygılı’nın yanı sıra DİSK üyesi sendikaların genel merkez ve şube başkan ve yöneticileri de katıldı.

Toplantıda konuşan Kaboğlu, “yeni devlet kuruyoruz” tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak şunları söyledi: “Hukuk devleti, hukuk kuralları bütün olarak tanımladığına göre; aslında devletin bu yönüyle ortadan kalkmış olduğu öne sürülebilir. 15 Temmuz öncesi anayasızlaştırma kavramı sıkça gündeme gelmekte idi; OHAL, KHK yoluyla yönetim döneminde ise sadece Anayasa değil, hukuk düzeni bütünüyle ortadan kaldırıldı” dedi.

 

Prof.Dr. Kaboğlu’nun açıklamasının tam metni şöyle:

Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu’nun OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu hakkındaki basın toplantısı konuşma metni

OHAL KOMİSYONU, EMEKÇİLERİN GASP EDİLEN HAKLARI İÇİN ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ ?

Düşünce, İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü, Kamu Görevinden ve Geniş  Bir Anayasal Haklar Yelpazesinden  Yoksunluk Sonucu Doğurabilir mi ?

 1. Genel Olarak: OHAL’de “Devleti İnşa”  Söylemi

“Devletin yeniden kuruluşu” söylemi (AK Parti cenahı), hukuk düzleminde de ele alınmadı. Hukuk devleti, “hukuk kuralları bütünü” olarak tanımlandığına göre, aslında devletin bu yönüyle ortadan kalkmış olduğu öne sürülebilir. 15 Temmuz öncesi, anayasasızlaştırma kavramı sıkça gündeme gelmekte idi; OHAL KHK yoluyla yönetim döneminde ise, sadece Anayasa değil, hukuk düzeni bütünüyle ortadan kaldırıldı.

Bu anlamda, Türkiye ülkesi üzerindeki siyasal örgütlenme, hangi adıyla nitelenmeli ? Türkiye Devleti mi, Türkiye Cumhuriyeti mi?  Madde 2’ye göre, hukuk devleti, Cumhuriyet’in ana ekseni. Hukuk devleti askıya alındığına göre, Türkiye Cumhuriyeti adı, kâğıt üstündeki tanımı yansıtır daha çok. O nedenle, Türkiye Devlet demek, daha gerçekçi.

Bu açıdan; OHAL yoluyla bir yıllık kıyım ve kırım ardından kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHALİİK) için  hukuku uygulamak, ilk test veya ölçüt olarak kullanılabilir.

A.Aykırılıklar Dizisi

Aykırılıklar Neden ?  Anayasa  ve Olağanüstü Hal Kanunu  çerçevesinde gerekli önlemleri almak yerine, bir yıllık OHAL  yönetiminde çıkarılan 26 adet OHAL KHK  yoluyla Anayasa  kurallarına  aykırılıklar zinciri oluştu:

1) OHAL KHK, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarıldığı halde, toplantı tarihi ile kararnamenin Resmi Gazete’de yayımlanma tarihi çoğu zaman birbirinden ayrı oldu. Kolektif ve eşzamanlı işlem özelliği ihlal edildi.

2)  Anayasa madde 120 çerçevesinde OHAL ilanı, neden, konu, amaç ve süre ile sınırlı olduğu halde; KHK’ler, nedene bağlı kalınmadan, hemen her konuda kalıcı amaçlar için çıkarıldı.

3) KHK niteliği ile bağdaşmayan birel (idari) işlemler düzenlendi. Adından da anlaşıldığı üzere, “kanun hükmünde”, yani genel ve kişilik dışı düzenlemeler için kullanılması gereken bir hukuki işlem  olduğu halde binlerce kişinin adının yer aldığı ek listeler, yasal düzenlemeye tamamen yabancı. Bu usul, KHK metninde imzası bulunan kişiler ile ek listeleri hazırlayan kişilerin farklılaşmasını da teşhir etmekte ve md.121’e açıkça aykırı.

4) “Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen”  kaydı (686 sy.lı KHK, md.1) da, Anayasa’ya aykırı ; çünkü MGK, karar alma değil, tavsiye makamı(md.118)

5) Hak ve özgürlükleri yok etme:  Durumun gerektirdiği ölçü ve uluslararası hukukun gerekleri ötesinde; belli hak ve özgürlükler için (herkes için, her zaman ve her yerde) mutlak  dokunulmazlık güvencesi geçerli. Uygulama ise tam tersine, ölçülülük ilkesi veya uluslararası hukukun gereklerine saygı  bir yana, “her zaman, her yerde  ve bütün hak ve özgürlükler için geçerli yasaklar” dizisi haline getirilerek md.15, sürekli katledildi.

6)Yaşam hakkı ihlalinin 3. Boyutu: Yaşam hakkı, Devlet açısından iki ana yükümlülük yaratır: İnsanları öldürmekten kaçınmak (negatif) ve insanların yaşamını korumak(pozitif).  Öldürmeme ve öldürtmeme yükümlülüğü bir yana,  devletin en üst katındaki kişi, KHK ek listelerinde adları yer alanları, “terörist yaftası” kullanarak sürekli teşhir etti. Özellikle, düşünce ve ifade özgürlüğü nedeniyle “yargısız infaz” edilen öğretim üyeleri için, “üniversiteleri teröristlerden temizledik” nakaratı, kan içici silahlı çetelere (durumdan vazife çıkaran SP örneği)  hedef göstermek değil mi ?

B. Yıkım ve İnşa Enkazında Hukuk

 FETÖ terör örgütü ile ilişiksi bir yana, dinsel cemaatler ile hiç bir tanışıklığı olmayan, ama sırf düşünce,  ifade  ve örgütlenme özgürlüğü nedeniyle hak ve özgürlüklerden yoksun kılınan  binlerce kişinin başvurusu, Komisyon tarafından hangi ölçütlere göre incelenecek ?  KHK altında imzası bulunan siyasal zevat beyanına göre mi, yoksa Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) gereğince mi ?

Anayasa ve İHAS, Komisyon için bağlayıcı hukuki çerçeveyi oluşturduğuna göre, bu soru bile yerindesiz olsa da, hukuku uygulamanın kahramanlık haline getirildiği ortam ve koşullarda böyle bir sorgulama gerekli.

Aksi halde, bir yıllık gecikme ile başvuru yolu olarak faaliyete geçirilen ve idari nitelik taşıyan OHALİİK, hukuka aykırılıklar zincirinde yeni ve geciktirici  bir halka olmanın ötesine geçemez.

Bu nedenle, aklanan her dosya, sadece KHK mağduru veya OHALİİK için değil, Türkiye’de hukuk devleti yolunda kazanım olarak görülebilir.

Çünkü; başvuruda makul süre ve  karar için makul süre ilkeleri de daha baştan ihlal edilmiş bulunuyor. Şöyle ki, kendisine başvuru süresi bir yıla kadar uzayabilmekte olan OHALİİK, mevcut yapısıyla beklenen başvuru yoğunluğunu makul bir sürede ve adilane bir yaklaşımla çözmekten uzak olduğu için, yaşanan sorunun makul bir zaman diliminde mahkeme önüne gitmesini geciktiren ara mekanizma olmaktan öte bir işlev göremeyecek.

Öte yandan, Komisyonun  listelerde adları teşhir edilen kişilerden gelen başvuruları inceleyerek eddettiği  başvuru sahipleri, Ankara İdare Mahkemesinde dava açacak. Bu davaların istinaf, temyiz ve Anayasa Mahkemesi ile Avrupa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süreçleri de hesaplandığında bunca iş yükünün sonuçlandırılması on yılları bulabilecek.

II. Kişisel Olarak : OHAL Komisyonuna Başvuru Nedeni ve Etkili Olma Beklentisi?

A. Komisyonun Kurulduğu Tarihsel-Hukuksal Süreç

Türkiye, sadece tarihinin en bunalımlı döneminden geçmiyor; aynı zamanda en derin çelişkileri de yaşıyor: Bazen darbe girişiminde bulunanlar yerine, ömür boyu darbeye karşı çıkanların sanık sandalyesine oturtulması, cemaatçiler ile cemiyetçilerin yer değiştirmesi, sadece hukukun gücüne inananların yargısız infaza tabi tutulması gibi.

Kuşkusuz, yetkili makamlar, anayasal bilgi birikimine sahip olmayabilir. Fakat bu durum, onların keyfi işlemler yapmalarını meşru kılmadığı gibi, temel hukuk ilkelerinin ve hükümlerinin tahrif edilmesinin anayasanın gereğiymiş gibi sunulması karşısında seyirci kalınamaz. Hak ve özgürlükleri ihlal eden, hatta yok eden işlemlerin Anayasaya dayandırılarak kamuoyuna sunulmasına yönelik algı operasyonları karşısında, halkın anayasal bilgilenme hakkına katkı verme yükümlülüğü de konunun uzmanına aittir.

Aslında Komisyon da böyle bir ortamda çelişkiler yumağı içinde kuruldu; öncesi ve kendisinden beklenen ile:

-Öncesi; bir yıldır bütün başvuru yollarının tıkanması nedeniyle biriken dosyalar ve derinleşen mağduriyetler,

-Sonrası; ulusal ve uluslararası yargının çözmek durumunda olduğu sorunların çözümünü, yargısal nitelik taşımayan Komisyon’dan beklemek.

Bu çelişkili durum, Komisyon’a statüsünün ve kapasitesinin ötesinde bir sorumluluk yüklemektedir; üstelik Komisyon, benim gibi darbe veya cemaatler ya da yasal olmayan herhangi bir oluşum ile hiçbir bağlantısı bulunmadığı halde, hiçbir gerekçe gösterilmeden “yargısız infaz”a tabi tutulan başvuruları da değerlendirmek durumundadır.

Bunun iki sakıncası bulunmaktadır:

-İlki, Komisyon’un iş yükünü gereksiz yere arttırmak; esasen, darbe veya cemaatle bir biçimde bağlantı kuşkusu bulunan kişilerin başvurularına harcanacak mesainin benim gibilerin dosyasına harcamak,

-İkincisi ise, benim açımdan; yaşam felsefesi ve tarzı sadece hukukla yoğrulmuş olan bir kişinin maruz kaldığı en büyük haksızlık karşısında, “ben suçsuzum” demek durumunda bırakılmış olmak.

Gerçekten, gerek yerel ve ulusal gerek uluslararası ölçekteki akademik ve bilimsel etkinlikleri tamamen saydam olan bir kişi için, böyle bir başvuru, haysiyet kırıcı olarak görülebilir; tıpkı, KHK ek listesinde adının geçmesi nedeniyle haysiyetinin rencide edilmiş olması gibi…

Ne var ki böyle bir başvuru, çelişkili görünse de hukukun gücüne ve hukuk devletine olan inancın yüklediği sorumluluk şeklinde görülebilir.

Zira, OHAL/KHK adı altında yapılan düzenlemelerin yarattığı haksızlıklar karşısında, devleti ve hukuku temsil eden başlıca, hatta tek başvuru birimi OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonudur (OHALİİK).

Bu nedenle OHALİİK, olağanüstü bir dönemde, olağanüstü ortam ve koşulları aşan bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya bırakılmış bulunuyor; sorumluluğu sadece hukuki değil, tarihidir de…

Hukukun yaratıcı gücü dikkate alındığında bu başvuru, Komisyonun sahip olduğu hukuksal araçlarla aslında etkili olabileceğine ilişkin bir bildirimdir.  Başvuru, bu yaratıcı gücü ortaya koyabilme potansiyelinden yola çıkarak, tam da böyle dönemlerde hem hukuk kurumlarına etkili olma yükümlülüğünü hatırlatmayı, hem de insan hakları yaşamsal düzeyde ihlal edilmiş OHAL KHK mağdurları için umut olmayı hedeflemektedir. Bu şekilde komisyona başvuru, zaman ve emek kaybına neden olan değil, sonuç yaratan bir başvuru yoluna dönüşebilecektir.

Bu başvuru yolu, hem komisyonun kendi varlığı açısından hem de uygulamalardan etkilenen mağdurlara bir giderim olanağı yaratabilmek için etkili olmalıdır. Aksi halde, hukuk devletinin varlığını korumak /hukuk devleti niteliğini yeniden kazandırmak mümkün olamayacak, bireyler açısından da mağduriyetin toplumsal barış içerisinde giderileceği düşüncesi kaybolacaktır.

B) Komisyon Özel Olarak Nasıl Etkili Olacak?

Böyle bir sorumluluğu nasıl yerine getirecek? Komisyon Anayasa’nın, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin ve hukukun genel ilkelerinin asgari gereklerini uygulayarak yerine getirecek .

Mesleğini sadece ülkesinde değil, dünyanın en saygın üniversitelerinde de icra eden, ancak hep ülkesinde hukuk toplumu ve hukuk devleti ilkelerinin yerleşmesi için çaba gösterdiği halde,  akademik yaşamını “onurlu bir biçimde tamamlama hakkı” bile ihlal edilen bir kişi olarak, eğer hukuka inancım gereği bu başvuruyu yapıyorsam; her halde Komisyon da, hukuku uygulama sorumluluğunu müdrik bir şekilde önüne gelen dosyalar üzerinde, hukukun genel ilkelerini, asgari anayasa hükümlerini uygulama sorumluluğunu yerine getirecektir.

Cumhuriyet anlayışı ve olanaklarıyla yetişmiş bir uzman olmam, uluslararası alanda ülkelerin anayasalaşma çalışmalarına katkıda bulunmam, hayatım boyunca hukuk devletinin ve anayasal bağlayıcılığın demokratik bir toplumun ve insan haklarının güvencesi olduğuna tanık olmam, bu değerlerin ülkemizde de gerçekleştirilmesi ve korunması için büyük bedeller ödemiş ve hâlâ ödüyor olmam nedeniyle de bu başvuruyu yapmayı toplumsal sorumluluğum olarak görüyorum.

Demokratik bir toplumda düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlükleri,  diğer bütün hak ve özgürlüklerin önkoşuludur. Ne var ki, bu özgürlükleri kullanan kişiler, tam tersine, bütün hak ve özgürlüklerinden yoksun kılınıyor. Bu kesinlikle OHAL ile açıklanamaz ve KHK ile meşrulaştırılamaz.

Sonuç olarak, “insan haklarına dayanan demokratik ve laik sosyal hukuk devleti”, Komisyon kararları için de biricik dayanak oluşturmalıdır. Eğer Türkiye’yi 15 Temmuz’a getiren süreçte, hukuk ve liyakat zaafı belirleyici oldu ise, derin bunalımdan çıkışın yolu da hukuka ve liyakate saygıdan geçer.

OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu da ya bunun anahtarı olur ya da beklendiği şekilde etkisiz, bir zaman kaybı olarak, kendinden önceki birçok komisyon gibi hukuksuzluk tarihinde yerini alır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur

Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu

 

ITUC ETUC