“OHAL değil demokrasi”: Omuz omuza mücadeleye!
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin “OHAL Değil Demokrasi” şiarıyla düzenlediği forum 2 Aralık Cumartesi günü Ankara’da yapıldı. Forumda, OHAL rejimine karşı yan yana omuz omuza mücadele vurgusu öne çıktı
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin yürüttüğü “OHAL Değil Demokrasi İstiyoruz” kampanyası kapsamında Ankara’da forum gerçekleştirildi. Forumda 16 aydır devam eden Olağanüstü Hal uygulamasının yarattığı tahribatın tüm boyutlarıyla gösterildi ve toplumun geniş kesimlerinin OHAL’in derhal kaldırılması yönündeki isteğinin açığa çıkartılması hedefi vurgulandı.
“Emek ve Demokrasi Güçleri OHAL’i Sorguluyor” sloganıyla İMO Teoman Öztürk Salonu’ndan gerçekleştirilen foruma düzenleyici dört örgütün yanı sıra siyasi partiler ve diğer emek-meslek örgütleri de katıldı. Forum DİSK, KESK, TMMOB ve TTB Genel Başkanlarının konuşmalarıyla başladı.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko, işten atılan, kıdem tazminatını savunan, iş cinayetlerine karşı etkinlik yapmak isteyen, taşerona kadro isteyen işçilerin demokratik etkinliklerinin OHAL gerekçesiyle yasaklandığını hatırlatarak şöyle konuştu: “Hakkını isteyen işçi, emekçi milletten değilse, sizin milletiniz kimdir? “Millet” sadece tek bir kişi, ailesi ve onun kadroları mıdır? İhaleyle, rantla, inşaatla, yolsuzlukla, yağmayla, ucuz emek ile beslenen, vergisini bile ödemeyen bir avuç yandaş mıdır millet? Millet, dolarlarını yurtdışına kaçıran oğul, kardeş, enişte, dünür müdür? Vatan dediğiniz Man adası mıdır, Malta bankaları mıdır? Sizin vergi cennetleriniz olabilir, sizin petrol zengini krallıklarla aranız iyi olabilir. Siz bugün bir emperyalist güçle, diğer gün başkasıyla iş tutabilirsiniz. Ama işçilerin, emekçilerin başka bir vatanı yok!”
KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen yan yana mücadelenin önemine dikkati çekerek şöyle konuştu: “Emek ve meslek örgütlerinin iç işleyişine karışacak saldırılar yaşıyoruz. Şunu bilmeliler ki, ne emek meslek örgütleri olarak bizler çekiliriz ne de bizlerle birlikte mücadele kararlılığında olan yoldaşlarımızla aramızın bozulmasına izin veririz. Yan yana omuz omuza yürümeye devam edeceğiz. Emek ve meslek örgütleri olarak güvencesizliğin ve çıkarılan KHK’lerin yarattığı sonuçları ortadan kaldırmaya yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz. Bizler emek ve meslek örgütleri olarak referandumda kazandık bir daha kazanabiliriz diyoruz.”
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, kendi halkına yalan söyleyen, kendi halkına zulmeden, kendi halkının taleplerini görmezden gelen bir iktidarın hiçbir toplumsal meşruiyeti kalmadığının altını çizerek şu değerlendirmelerde bulundu: “Darbecilerle mücadele etmek için çıkartıyoruz dedikleri OHAL’in asıl amacı AKP’nin 15 yıllık rant düzenine, rüşvet çarkına, yağma ekonomisine karşı çıkan toplumsal muhalefet hareketini, emek ve demokrasi güçlerini bastırmak. 16 aydır hüküm süren OHAL Rejimi, FETÖ’nün devlet içindeki uzantılarını tasfiye etmek için değil, emekçilerin sokağa çıkmasını, hakkını aramasını, hesap sormasını engellemek için kullanılıyor”
TTB Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel de KHK’larla ihraç edilen hekim sayısının, Sağlık Bakanlığı’ndan bin 960, Tıp Fakültelerinden bin 382 olmak üzere toplam 3 bin 342 olduğunu, son 10 yıl içinde Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı’nı yapmış ya da yapmakta olan 5 hekimin OHAL sürecinde ihraç edilmiş olmasının dikkat çekici olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “TTB ve tabip odaları yönetici ve üyeleriyle birlikte çok sayıda hekimin kamu görevinden ihraç edilmeleri, üniversitelerdeki kadrolarından koparılmaları, ülkemizde sağlık hizmetlerine ve yükseköğretim sistemine zarar verdi. 3 bin 342 hekimin ihraç edilmesi halkın sağlık hizmetlerine erişimini aksattı ve sağlık hakkının engellenmesine neden oldu. İhraçlar, nitelikli sağlık hizmeti verilmesini, hastalarının ve öğrencilerin ülkemizin değeri olan bilim insanlarından faydalanmasını, iyi ve donanımlı hekim yetişmesini engelledi.”
Siyasi parti temsilcilerinin konuşmaları ile devam eden forumda DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun yaptığı konuşma:
Değerli katılımcılar, değerli mücadele arkadaşlarım,
Ülkemiz karanlık bir süreçten geçiyor.
15 Temmuz 2016’da hepimizin karşısında durduğu bir darbe girişimi oldu. Darbe püskürtüldü ancak maalesef kazanan demokrasi olmadı. Tersine hükümet Anayasayı askıya alarak adeta bir sivil darbeye yöneldi. 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL ile birlikte “Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti”ni tamamen ortadan kaldıran bir sürece girdik.
İlan edilen OHAL amacından saptırıldı ve OHAL uygulamasının hukuksal sınırları aşıldı. KHK’lar Anayasa Hükmünde Kararnamelere dönüştü, Meclis’in yasama işlevi büyük ölçüde sınırlandırıldı.
Kısacası, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL ile birlikte ülkemiz yeni rejimin inşa sürecine sokuldu.
Görünen o ki hükümet ülkeyi OHAL ile yönetmekten vazgeçmeyecek. Muhalefetin susturulduğu, muhalif siyasetçilerin hapse atıldığı, medyanın baskı altına alındığı, sokağa çıkıp hakkını savunanın terörist ilan edildiği bu OHAL rejimini kalıcı hale getirmek istiyorlar. Ülkeyi OHAL koşullarında seçimlere götürüp, rejim değişikliğini tescillemek istiyorlar.
Gidişat çok açık. Niyetleri çok açık. Hiçbir biçimde niyetlerini gizlemiyorlar. Mesele bunun karşısında bizlerin, emekten yana, barıştan yana, demokrasiden yana güçlerin ne yapacağıdır.
Bizler burada bir irade beyanı için toplandık. Bu karanlık gidişe karşı hep beraber bir çoban ateşi yakacağımızı ilan etmek için toplandık. Evet farklılıklarımız var. Mücadele yöntemlerimiz farklı olabilir, siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, geçmişimiz farklı olabilir. Ama burada geleceği kurmak için tüm bu farklılıkları bir zenginlik olarak görmeliyiz. Aynı ortak gelecek hayaliyle bir aradayız. OHAL değil demokrasi istiyoruz. Çocuklarımıza kalıcı bir olağanüstü hal rejimi değil, aydınlık bir gelecek bırakmak istiyoruz.
Ortak bildirimizde de ifade ettik. OHAL rejimine son vererek demokrasiyi kazanacak olan biziz! Bu ülkenin işçileri, kamu emekçileri, mühendisleri, hekimleri; bu ülkenin tehdit altındaki kadınları, geleceği çalınan gençleri, hiçbir ayrım gözetmeden, tüm farklılıklarımızla ve renklerimizle bir araya geliyoruz.
Evet bu ülkenin gerçek sahipleri biziz. Bu ülkeyi gerçekten seven biziz. “OHAL millete karşı ilan edilmedi” diyenlere soruyoruz! Millet biz değilsek millet kim?
Bakın TBMM’nin açılımı nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yani Milli iradenin en üst organı. Peki bu millet meclisini etkisizleştirmek, kar lastiğinden evlilik programlarına kadar her şeyi OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri ile düzenlemek millete karşı bir eylem değil midir? Meclisteki vekilleri seçenler, meclisi oluşturan irade “millet” değil midir?
Sırf muhalif olduğu için tutuklanan avukatlar, öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar, sağlık emekçileri, siyasetçiler kim? Bunlar millet değil mi?
Akademisyenlerin kanıyla banyo yapmak isteyen mafya üyeleri milletin bir parçası oluyor da çocuklarımız ölmesin diyen barış akademisyenleri niçin milletin bir parçası sayılmıyor?
Basın ve ifade özgürlüğü Anayasal teminat altında olmasına rağmen OHAL’de basın yayın organları kapatıldı, gazeteciler tutuklandı. OHAL, tek sesli bir Türkiye yaratmak için kullanıldı. İşsiz kalan, hapishanelere atılan gazeteciler ve tek sese mahkûm olmak istemeyen bu ülkenin insanları milletten değil midir?
Halkın seçtiği belediye başkanları hukuksuz biçimde görevden alınırken, Türkiye nüfusunun %43’ünü atanmış belediye başkanları yönetiyor. Bu belediye başkanlarını seçenler milletten değil midir?
Halkın seçtiği belediye başkanları ve milletvekilleri hapse atılıyor. Onları seçen milyonlarca yurttaş, milletten değil midir?
İşsizlere dağıtılması gereken işsizlik fonundan sermayeye milyonlarca lira kaynak aktarılıyor. İşsizin parası Kanun Hükmünde Kararname ile çalınıyor. Bu ülkedeki 6 milyona yakın işsiz milletten değil midir?
Darbe girişimi ile ilgisi açık-seçik kurulmadan, hiçbir somut delile dayanmadan, adil yargılama süreçleri işletilmeden 130 binin üzerinde kamu emekçisi işinden, geleceğinden edildi. 50’nin üzerinde emekçi bu süreçte intihar etti. FETÖ örgütünü besleyip büyütenler, ne istediyse verenler, kendilerini “yerli ve milli” ilan ederken, emekçiler neden “millet”ten değil?
Hayatı darbelerle, Gülen Cemaati gibi ve benzeri cemaat ve tarikatlarla mücadele içinde geçmiş olan emek ve meslek örgütlerinden binlerce kişi darbe ile ilişkilendirilerek işlerinden atıldı. Bugün DİSK üyesi 2000’e yakın işçi, KESK üyesi 4099 kamu emekçisi, 3315 hekim ve 3000’in üzerinde TMMOB üyesi mühendis, mimar ve şehir plancısı ihraç edilmiş durumda. AKP’ye muhalif olanlar “milletten” değil midir?
Tek bir kişinin talimatıyla karar veren, açık açık emir alan, tüm muhalifleri keyfi biçimde tutuklayan, mahkemelerin mağdur ettiği on binlerce insan “millet”ten değil midir? Muhalif olmak suç mudur?
Peki soruyoruz işçiler milletten değil midir? AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası sermaye temsilcilerine yaptığı konuşmada grevleri engellemek için OHAL’i kullandıklarını açıkça söyledi. Bu sözlere uygun olarak 2017 yılı boyunca beş grev engellendi, yaklaşık 25 bin işçinin hakkı gasp edildi. İşçiler millet değil de, uluslararası sermaye temsilcileri midir millet?
İşten atılan, kıdem tazminatını savunan, iş cinayetlerine karşı etkinlik yapmak isteyen, taşerona kadro isteyen işçilerin demokratik etkinlikleri OHAL gerekçesiyle yasaklanıyor. Sadece işini istediği için açlık grevi yapanlar tutuklanıyor. Hakkını isteyen işçi, emekçi milletten değilse, sizin milletiniz kimdir?
“Millet” sadece tek bir kişi, ailesi ve onun kadroları mıdır? İhaleyle, rantla, inşaatla, yolsuzlukla, yağmayla, ucuz emek ile beslenen, vergisini bile ödemeyen bir avuç yandaş mıdır millet? Millet, dolarlarını yurtdışına kaçıran oğul, kardeş, enişte, dünür müdür? Vatan dediğiniz Man adası mıdır, Malta bankaları mıdır?
Sizin vergi cennetleriniz olabilir, sizin petrol zengini krallıklarla aranız iyi olabilir. Siz bugün bir emperyalist güçle, diğer gün başkasıyla iş tutabilirsiniz. Ama işçilerin, emekçilerin başka bir vatanı yok!
Soma’da Henüz 4 günlük işçiyken hayatını kaybeden 18 yaşındaki Uğur Canbey’dir vatan!
Sendikalı olduğu için işten atılan #Direnİşçi Fatma’dır vatan.
Vatan OHAL bahanesiyle gasp edilen grev hakkına sahip çıkan Mustafa’dır.
Vatan, barışı savunduğu için üniversiteden atılan Mehmet Fatih’tir.
Yaylalarına, derelerine sahip çıkan Havva anadır vatan.
Gönüllü olarak gittiği köy okulunda tacizi ortaya çıkaran Saadet öğretmendir vatan.
Vatan halkın haber alma hakkını mahkemelerde cesurca savunan Ahmet’tir.
Vatan 10 Ekim’de barış istediği için katledilen 9 yaşındaki Veysel’dir.
Onların vatanı Malta adası, Man adası olabilir. Bizim vatanımız, işçilerin emekçilerin vatanı, bu güzelim topraklardır.
Nazım usta ne güzel söylemiş:
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatanNazım Hikmet’ler vatan hainliğine devam edecek hala!
Er ya da geç OHAL gidecek, demokrasi gelecek. Ve elbette bir gün mutlaka bu güzelim ülke işçilerin emekçilerin olacak!
Yaşasın işçilerin birliği yaşasın halkların kardeşliği!