Image Map

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu: Barış istiyorsanız adalet ekin!

ILO’nun kuruluşunun 100. yılında DİSK tarafından düzenlenen “Çalışma Hakları ve Çalışmanın Geleceği” başlıklı konferansın açılışında DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun konuşması 

Çalışma hayatı ve emeğin hakları konusunda yıllardır çaba harcayan hatta bir ömür emek veren değerli hocalarım, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Türkiye direktörü, Friedrich Ebert Vakfının Türkiye temsilcisi, değerli işçi ve sendikacı arkadaşlarım, değerli katılımcılar…

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK olarak Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 100. yılı nedeniyle düzenlediğimiz toplantıya hoş geldiniz.

Uluslararası çalışma hukukunun ve sosyal politikanın amiral gemisi olan ILO 100 yaşında. ILO, hepimizin bildiği gibi, çalışma hayatıyla ilgili uluslararası asgari kuralları saptayan ve bunların uygulanmasını denetleyen üç taraflı bir yapı.

ILO 100 yıldır çalışma saatlerinden sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkına, çalışma yaşından her türlü ayrımcılığa, işçi sağlığı iş güvenliğinden sosyal güvenliğe kadar 190 civarında sözleşme kabul etti, kurallar oluşturdu.

Başlangıçta sanayi işçisinin sorunlarıyla ilgili kurallar üreten ILO, özellikle 1944 Filadelfiya Konferansı sonrasında bütün çalışanları ve bütün sosyal sorunları kapsayan kurallar üretmeye başladı.

ILO tarafından 1944 yılında benimsenen ve ILO Anayasasının bir parçası olan şu ilkeler günümüzde de yakıcı bir biçimde önemini koruyor:

-Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü sürekli bir ilerlemenin temel koşulludur.

-Sürekli ve kalıcı bir barış ancak sosyal adaletle sağlanabilir.

-Her nerede olursa olsun yoksulluk bütün insanların refahı için büyük bir tehlike oluşturmaktadır.

Ancak ILO’nun benimsediği bu ilkelere ve kabul ettiği sözleşmelere rağmen ne yazık ki bugün, pek çok ülke gerek üye olarak gerekse sözleşmelerin tarafı olarak yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyor.

Ne yazık ki Türkiye de 1932 yılından bu yana ILO üyesi olmasına rağmen yükümlülüklerini en çok yerine getirmeyen ülkelerden beri.

Ülkemizde, başta sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakkı olmak üzere çalışma hakları ihlal ediliyor. ILO Anayasası ve onaylanmış sözleşmeleri ile güvence altına alınan bu haklara aykırı mevzuatların yanı sıra, uygulamada da ciddi ihlaller ile karşı karşıyayız.  Bunların detaylı örneklerine fazlaca girmeyeceğim, değerli konuşmacılar ayrıntıları ile ele alacaklar.

Ama çok temel ve yaygın bir ihlalden bahsetmeden geçemeyeceğim: Özellikle hiçbir yargı kararı olmadan kamuda yaşanan ihraçlar ILO’nun 111 sayılı sözleşmesinin açıkça ihlal edilmesi anlamına geliyor.

Geçmişte Türkiye 1402’likler konusunda “ayrımcılık” nedeniyle ILO’da özel paragrafa alınmıştı. Şimdi çalışma hakkına yönelik çok daha kapsamlı ihlaller var. Konferansımızın oturum başkanlarından Kuvvet Lordoğlu hocamız bu ayrımcılığa uğrayan çok sayıda hocalarımızdan biridir.

Oysa, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesi hükmü açıktır. Usulüne göre onaylanmış temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler iç hukuktan üstündür ve yasama, yürütme ve yargı açısından bağlayıcıdır. Onaylanmış ILO sözleşmelerinin uygulanmaması ve ihlal edilmesi Anayasa’ya aykırıdır, yani ihlal edilen aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır.

Değerli konuklar, değerli katılımcılar,

ILO’nun alameti farikası “üçlülük ilkesi”dir. Üçlülük ilkesinin özü de sendika özgürlüğüdür. Bu ilke özellikle ILO Konferansına katılacak işçi delegesinin saptanması açısından önemlidir. ILO’nun en yüksek anayasal organı olan Uluslararası Çalışma Konferansına katılacak işçi delegesinin işçi örgütleri ile anlaşarak en çok temsile haiz şekilde belirlenmesi gerekir.

Ancak Türkiye’yi yöneten iktidar, sadece ILO sözleşmelerinin esasını ihlal etmekle kalmamaktadır. Siyasi iktidar, 2018 yılında konferansa katılacak işçi delegesinin tespitinde ILO tarafından benimsenen usulü de ihlal etmiştir.

Konfederasyonların büyük çoğunluğunun itirazına rağmen Memur-Sen işçi delegesi olarak ILO konferansına yollandı. Nitekim bu işlemin ILO Anayasası açısından tartışmalı olduğu Delege Komitesi kararıyla ortaya çıktı.

Hükümeti buradan bir kez daha uyarıyoruz: ILO konferansına katılacak işçi delegesi tek taraflı olarak belirlenemez. Sendikaların büyük çoğunluğunun itirazına rağmen belirlenemez. İşçi delegesi sendikalar ile anlaşarak belirlenmelidir.

Burada değinmeden geçemeyeceğim bir konu da, ekonomik krizin etkisiyle Türkiye’de işsizlik artarken çok daha hızlı bir biçimde artan genç işsizliği ve kadın işsizliği. Tarım dışı kadın işsizliği yüzde 20’lere ulaşmışken bu konuda ILO’nun bir hazırlığı bizim açımızdan oldukça önemli.

Bildiğiniz gibi ILO uzun bir aradan sonra  “Çalışma Hayatında Şiddet ve Tacizin Sona Erdirilmesi” başlığı altında yeni bir sözleşme hazırlığı içinde. İşyerlerinde sözlü taciz, cinsel taciz, fiziksel şiddet ve mobbing bir  “insan hakları” meselesidir.

Cinsiyete dayalı şiddet bilhassa kadınların işgücüne katılımını özellikle erkeklerin yoğun olduğu sektörlere girmesini ve istihdamda kalmasını etkilemektedir.

2019 Haziran ayındaki ILO’nun 100. yılına denk gelen konferansta, cinsiyet temelli şiddetin ortadan kaldırılmasını hedefleyen bu sözleşme ele alınacak. Delegasyonun 2/3 oranında onayı halinde sözleşme kabul edilmiş olacak.

Konferansa katılacak tüm Türkiye delegasyonuna DİSK olarak çağrımız, oylamaya sunulacak olan bu sözleşmeyi kabul etmeleridir.

Değerli konuklar, değerli katılımcılar,

ILO’nun yüzüncü yılında düzenlediğimiz bu toplantı sosyal politika ve çalışma ekonomisi alanlarında çok değerli hocalarımız ve uzmanlarımızın katılımı ile düzenleniyor.

Bütün hocalarımıza katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Sosyal politikanın duayen ve emektar hocalarına, ömürlerini çalışma hukukuna adamış hocalarımıza, emekliliklerinde bilim üretmeye, çalışma hakları için çalışmaya devam eden hocalarımıza katılımlarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

İyi ki varsınız.

Sözlerime ILO ilkeleri için de esin kaynağı olan ve günümüzde de anlamı giderek artan bir Latin özdeyişi ile son veriyorum: Barış istiyorsanız adalet ekin!

ITUC ETUC