Risk Yönetimi Sempozyumu başladı
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Dairesi Başkanı Seyit Aslan, Risk Yönetim Derneği tarafından 29-30 Kasım 2022 tarihlerinde çevrimiçi olarak düzenlenen “Risk Yönetimi Sempozyumu”na katıldı.
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Dairesi Başkanı Seyit Aslan’ın sempozyumda yaptığı açılış konuşması:
Bartın Amasra’da kamu işyerinde 42 maden işçi arkadaşımız hayatını kaybetti. Kader değil, kaza değil, fıtrat değil iş cinayeti. Katliam niteliğindeki iş cinayeti işçilerin tüm uyarılarına rağmen gerçekleşti. Yine son 20 yılda 28 bini aşkın işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadığı için hayatını kaybetti. 2002-2022 arasında 787 çocuk hayatını kaybetti. Çıkarılan 6331 sayılı iş sağlığı ve iş güvenliği yasası sorunları çözmediği gibi, işçilerin can güvenliğini sağlamamıştır.
SGK verilerine göre Türkiye’de geçen yıl yarım milyondan fazla iş kazası meydana geldi ve bunların %40’ı üç gün ve üzerinde iş göremezliğe yol açan kazalardı. Tek başına bu bile sorunun büyüklüğü ve aciliyetini göstermesi bakımından güçlü bir gösterge. Bu kadar büyük bir sorun kuşkusuz çok boyutlu. Çalışma süreleri, işçilerin sağlığını, güvenliğini çok yakından etkiliyor. İşçi sağlığıyla çalışma süresinin somut ilişkisi vardır. Çalışma süreleri ile ilgili olarak konulan kuralları, izlemesi gereken başlıca denetim organlarından biri işçi sendikalarıdır. Bugüne değin, genelde sendikalar, “ücreti ödenmek koşuluyla” fazla mesailer konusunda bir eylem, bir tepki gösterdiği az olmuştur. Fazla mesai işçi için sağlık kurallarına ve yasalara aykırıdır. Her gün 5 iş cinayeti yaşanıyor, haftalık çalışma süresinin ortalama 55 saat, son bir yılda emeğin payı gayrisafi millî hasıladan (GSMH) yüzde 32.6’dan yüzde 25.4’e düştü, son yılların en yüksek yoksullaşmanın olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ancak 5 dakika gibi kısa sürede sorunu bütün boyutlarıyla ele alma olanağımız yok. Ben bugünkü konuşmamda sorunun önemli parçalarından biri olan işçi katılımı üzerinde durmak istiyorum. Bu keyfi bir tercihin ürünü değil. Tersine işyerinde çalışanların sağlık ve güvenliklerinin sağlanmasının temelinde işçilerin ve örgütlerinin katılımı yatmaktadır. Hem tarihsel olguların hem güncel araştırmaların ortaya koyduğu gerçek budur.
Arizona Üniversitesi profesörü Herbert Abrams halk sağlığı alanındaki Halk Sağlığı Politikası Dergisi’nde yayınlanan “Mesleki Sağlığın Kısa Tarihi” isimli makalede örgütlü emeğin, sanayi devriminden günümüze kadar birçok işyeri sağlık ve güvenlik iyileştirmesinin merkezindeki temel faktör olduğunun altını çizmektedir. Profesör Abrams, aynı makalede Türkiye için de son derece önemli bir başka tespitte daha bulunmaktadır. Abrams, iş güvenliği uzmanları, doktorlar gibi profesyonel uzmanların ölçümlerin yapılması, teşhislerin konulması, tehlikelerin tespit edilmesi gibi konularda çok değerli/önemli katkı sunsalar da yalnızca kolektif güce sahip işçilerin mücadele ve katılımlarının işçi sağlığına ilişkin bir değişiklik/ilerleme yarattığını vurgulamaktadır.
Esasında profesör Abrams’ın çalışması işçi sağlığı alanında sıklıkla göz ardı edilmeye çalışılan önemli bir noktaya işaret etmektedir: işçi sağlığı işçi sınıfın kolektif bir sorunudur ve işçi sağlığındaki iyileşmeler de işçi sınıfının kolektif müdahalelerinin bir ürünüdür. Dolayısıyla işçi katılımı, işçi sağlığı alanının olmazsa olmaz bir unsurudur. Gerçekten de farklı ülkelerde yürütülen araştırmalar, işyerinde sendikal örgütlenmenin varlığının ölümlü ve yaralanmalı iş kazası sayısını ciddi ölçüde azalttığını ortaya koymaktadır ve buna sendika güvenlik etkisi denilmektedir.
Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İşçi Katılımı
İşçi sağlığı alanında işçi katılımı en yalın şekli ile, “işçinin, kendi haklarını koruyabilmesi; bunun için gerekli önlemlerin alınmasını sağlamak üzere “etkin” olabilmesi ve ısrarlı “hak arama” çabalarından zarar görmemesinin sağlanması” olarak tanımlanabilir. İşçi katılımı bireysel düzeyde olabileceği gibi kolektif düzeyde de (sendikalar ya da işçi temsilcileri gibi) olabilir. İşçi sağlığı alanında bireysel katılım çoğunlukla işyerindeki hiyerarşik kontrollerin sınırları içerisinde kaldığı için etkili değildir. Bireysel katılımın aksine işçilerin özellikle sendikaları aracılığıyla temsil edildikleri kolektif temsil biçimleri biraz önce verdiğimiz örneklerde olduğu gibi son derece etkilidir. Ancak ister bireysel isterse kolektif düzeyde olsun etkili bir işçi katılımının dört önkoşulu vardır:
1) Bilgilendirme: İşçiye çalışma ortamındaki tehlikelere ilişkin anlamlı ve erişilebilir bilgilerin sağlanması.
2) Eğitim: işçinin ihtiyaç duyduğu mesleki bilgilerin kazandırılması
3) İşçinin Yetkilendirilmesi: Tehlikeli işi reddetme, fabrika müfettişi gibi davranma, yakın tehlikelere karşı harekete geçme ve güvenliği artırmak için önerilerde bulunma gibi “eylem hakkını” ifade eden işçinin yetkilendirilmesi.
4) İşyerinde emek ve sermaye arasındaki güç asimetrisine emek lehine müdahale anlamında işçilerin desteklenmesi ve güçlendirilmedi.Türkiye’de işçi sağlığı iş güvenliği uygulamalarının ana çerçevesini çizen 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası, işçilere danışılması, işçilerin bilgilendirilmesi ve karar süreçlerine dahil edilmesini amaçlayan çeşitli mekanizmalara yer vermiştir. Bu yönüyle yasa çalışan temsilcisi ve iş sağlığı güvenliği kurullar ile işçi katılımına ilişkin hükümlere yer vererek işçilerin sürece katılımını önemsiyor görünmektedir Ancak katılımın sağlanmasının önkoşullarını yerine getirmediği için mevzuatla uygulama arasında büyük farklılıklar vardır. Gerçekten Türkiye’de işçilerin bilgilendirilmesi ve eğitiminin çok büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldığı bilinmektedir. Ancak daha çarpıcı olanı bunların nadiren yapıldığı durumlarda da, Çalışma Bakanlığı’nın iş teftişlerinin de ortaya koyduğu gibi, gerek risk analizleri gerekse işçi sağlığı eğitimleri işyerine özgülenmeden yürütülmektedir.
Ancak bitirmeden şunu da belirteyim ki, Türkiye’de işçi sağlığı alanında işçi katılımı sadece işçi katılımının ön koşulları oluşmadığı için değil, 6331’deki katılım mekanizmaları da son derece yetersiz bir içerikle düzenlendiği için işlevsizdir. Hatta 6331 sayılı yasanın işçi katılımını esas olarak doğrudan bireysel katılım formunda örgütlediği, işçi temsilciliği ya da iş sağlığı güvenliği gibi kolektif temsil araçlarının mümkün olduğu ölçüde sınırlandırıldığı ya da kolektif temsiliyet nosyonundan koparıldığı söylenebilir. Bu en açık şekilde iş sağlığı güvenliği kurullarında görünür hale gelmektedir. Yasa gereği iş sağlığı güvenliği kurulları yalnızca 50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde kurulabilmektedir. Oysa bu işyerleri SGK verilerine göre, toplam kayıtlı işyerlerinin yalnızca %1’ine denk gelmektedir. Yani işyerlerinin %99’unda bu kurulların oluşturulması olanağı yoktur.
Diğer taraftan 6331 sayılı yasada işçi temsilcilerinin görev ve yetkileri incelendiğinde işçilerin sağlık ve güvenlik yönetimi uygulamasıyla ilgili bilgilerin pasif alıcıları konumuna itildiği görülmektedir. Mevzuata göre çalışan temsilcisi; iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tehlike kaynağının yok edilmesi veya tehlikeden kaynaklanan riskin azaltılması için tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye yetkilidir. Temsilcinin yetkileri katılma, izleme, isteme ve teklif etme ile sınırlandırılmış, uygulama ve denetleme, yaptırım gibi araçlarla sonuçlarının yönünü etkileme olanağından yoksun bırakılmıştır.
Artık iş cinayetlerinin yaşanmadığı koşulları yaratmanın zamanı geldi, geçiyor. Herşeyden önce örgütlenmenin ve sendikalı olmanın önündeki engeller kaldırılmalı, işçilerin, sendikaların ve emek örgütlerinin katılabileceği denetim mekanizması kurulmalı. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalı. Sendikalı işyerlerinde denetim mekanizması asgari ölçülerde işlerken, sendikasız işyerlerinde tamamen hadi hadi düzeni işlemektedir. Çok yönlü denetim mekanizması kurulmadan, işçiler ve sendikalara denetim yetkisi verilmeden, kamu denetleme görevini tam yapmadan, işçi sağlığı ve güvenliğini denetimini sermayenin iki dudağı arasından çıkarmadan, yaşanan iş cinayetlerinde hızlı, etkili, ağır cezalar uygulanmadan, adalet sağlanmadan, kan parası vererek kurtulmaya çalışan işverenlerin tutumu engellenmeden iş cinayetlerini önlemek mümkün değil.
Bu vesileyle Risk Yönetim Derneğine tekrar teşekkür ediyorum katılımcılara ve düzenleyenlere başarılı bir sempozyum diliyorum.