Image Map

Anayasa Mahkemesi kararları uygulansın! Sendikal hakların önündeki engeller kaldırılsın!

Anayasa Mahkemesi’nin işçiler lehine verdiği son kararların ışığında, sendikalaşma ve sendikal hakların kullanımının önündeki engellerin kaldırılmasına dair DİSK’in görüş ve önerilerini paylaşmak üzere 9 Ekim 2024 Çarşamba günü DİSK Genel Merkezi’nde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklamasına DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Özkan Atar, DİSK YK üyesi Şükret Sevgener, DİSK İstanbul Bölge Temsilcisi Asalettin Arslanoğlu ve Nakliyat İş sendikamızın Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ile sendikalarımızın yönetici ve üyeleri katıldı.

Basın toplantısında konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu şunları kaydetti:

SENDİKA HAKKI EVRENSEL VE ANAYASAL BİR HAKTIR, ENGELLENEMEZ!

  • Türkiye’de sendikalaşma hakkının ve sendikal hakların kullanımının önünde ağır yasal ve fiili engeller var.
  • Bu engellerden en önemlisi toplu iş sözleşmesi yetki prosedürünün kendisinin toplu sözleşme ve sendika hakkını ortadan kaldırmasıdır.
  • Daha önce bazı sendikalarımızın kararlarının yanı sıra, son olarak Birleşik Metal-İş sendikamızın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru üzerine mahkeme verdiği kararda yetki davalarının uzun sürmesinin sendikal hak ihlali olduğunu tespit etti.
  • Sonuç olarak Anayasal hakkımız yargıya takılıyor, geçen süre işverenlere yarıyor. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararının gereği yapılmalı ve toplu iş sözleşmesi mevzuatı bir an önce demokratikleştirilmelidir.
  • Bakanlığın olumlu yetki tespitlerine karşı işverenler tarafından açılan davaların toplu iş sözleşmesi prosedürünü durdurmasının önüne geçecek yasal düzenlemeler derhal yapılmalıdır.
  • Sendikal hakların kullanımının önündeki engellerden birisi de ikili baraj sistemidir. Dev Sağlık-İş sendikamızın işkolu barajını aşmasına rağmen rakam oyunlarıyla baraj altı gösterilmesi ve bu konudaki hatada ısrar edilmesi fiili engellerin son örneğidir.

Ülkemizde sendikal haklar ağır kısıtlamalarla yüz yüzedir ve kâğıt üzerinde kalmaktadır. Anayasal ve evrensel bir hak olan sendikal hakların önünde çok sayıda yasal ve fiili engel vardır. Toplu iş sözleşmesi hakkı kanuni ve fiili engellerle kullanılamaz haldedir. Grev hakkı ise “erteleme” adı altında yasaklamalarla yok ediliyor. Anayasa’da ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan sendikal haklar, yasal ve fiili engeller nedeniyle kullanılamıyor. Sendikal faaliyetlere ilişkin 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olan yasaklar halen korunuyor.

2012 yılında büyük iddialarla çıkarılan 6356 sayılı yasa da işçilerin sendikalaşmasının önünü açmadı. 6356 sayılı Yasa’nın 12. yılında işçilerin sendikalaşma haklarının önündeki ağır engeller varlığını sürdürüyor.

6356 sayılı yasa, 2821 ve 2822 sayılı eski sendikal yasalarda var olan temel zihniyeti sürdürdü. Sendikalaşma hakkı ve sendika seçme özgürlüğü ile grev ve toplu iş sözleşmesi yapma hakkı halen kullanılamaz durumdadır.

Evrensel ve Anayasal bir hak olan sendikalaşma hakkı Türkiye’de bir yandan 6356 sayılı Kanundaki anti demokratik hükümler bir yandan da işverenlerin keyfi tutumları nedeniyle engellenmeye devam ediyor.

İş güvencesi hükümlerinin yetersiz olması nedeniyle sendikalara üye olan işçiler baskı ve işten çıkarma uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyor.  Sendikalaşabilen işçiler de toplu iş sözleşmesi hakkını kullanamıyor.

İşveren uzlaşmaya yanaşmıyor veya işyerini kapatıyor. İşten çıkarılan işçilerce açılan davalarda bu fesihlerin sendikal nedenle ve haksız olduğunun tespit edilmesine karşın verilen caydırıcı olmayan cezalar işverenlerin sendikasızlaştırma tutumlarını teşvik ediyor. İşverenler Anayasal bir hak olan sendikalaşma hakkını “bedelini ödeyerek” ortadan kaldırıyor.

Bir diğer ifadeyle işverenler parasını vererek Anayasa’yı çiğniyor.

Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) suç olarak düzenlenmesine rağmen savcılıklar ya dava açmıyor veya etkili soruşturmalar yapılmıyor. Sendikal hakları ihlal eden failler cezalandırılmıyor. Cezalandırılan az sayıdaki işverenin cezasının açıklanması da geri bırakılıyor.  TCK 118 fiilen uygulanmıyor.

Sendikalaşmaya karşı en önemli yasal engel ikili baraj sistemidir. 6356 sayılı Kanun’a göre yüzde 1 işkolu barajı bir önkoşul niteliğindedir. Bu barajı aşamayan sendika, bir işyerinde işçilerin tamamını örgütlese dahi toplu pazarlık yetkisine sahip olamamaktadır. İşkolu barajının ardından ise işyeri ve işletme barajı gelmektedir. İkili baraj sisteminin varlığı, uzun süren yetki tespiti davaları ve grev yasakları, Sendikalar Kanunu’nu adeta “Sendikasızlaştırma Kanunu” haline getirdi.

Mevcut yasadaki anti-demokratik engelleri aşan, barajları geçen sendikalar ise fiili engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Dev Sağlık-İş sendikamızın işkolu barajını aşmasına rağmen rakam oyunlarıyla baraj altı gösterilmesi ve bu konudaki hatada ısrar edilmesi fiili engellerin son örneğidir.

Türkiye’de sendikal barajlar ve anti-demokratik toplu iş sözleşmesi yetki sistemi ile teşmil mekanizmasının uygulanmaması nedeniyle toplu iş sözleşmesi kapsamı oldukça düşüktür. Avrupa ülkelerinin aksine ülkemizde toplu iş sözleşmesi kapsamı sendikalaşma kapsamından daha düşüktür.

Toplu iş sözleşmesinin yetki sürecinde yaşananlar ise bu hakkın kullanılmasını ortadan kaldıracak bir niteliktedir. Özellikle yetki tespit davalarında yaşanan sorunlar toplu pazarlık hakkını kullanılamaz hale getirmektedir.

Üye sendikalarımızdan gelen bilgilere göre yetki tespit davalarının yargı süreci 8-10 yıla kadar uzayabiliyor.

İşverenler, SGK ve e-devlet kayıtları gibi resmi kayıtlar üzerinden yapılmasına rağmen olumlu yetki tespitlerinin tümüne itiraz ediyor.

Üstelik, yetki tespit itirazlarına ilişkin davaların yüzde 40’ı etik dışı biçimde yetkisiz mahkemelerde açılıyor. Bu gibi hileler ile davalar ortalama 3 yıla kadar uzuyor. Yetki tespit işlemlerinin haksız ve yersiz itirazlarla uzaması işçilerin toplu iş sözleşmesi hakkına ulaşmasını engelliyor. Bu süreçte işçilerin önemli bir bölümü işten çıkarılıyor, sendika üyeliği düşüyor.

İşçiler sendikal haklarından mahrum bırakılıyor.

Sendikal hakların kullanılamadığı bir ülkede çalışma ilişkilerinde demokratik bir ortamın varlığından söz edilemez. Anti-demokratik uygulamaların önüne geçilebilmesi için yetki tespit davalarının en kısa sürede sonuçlanması gerekiyor. Ayrıca çözümlerden biri bakanlık tarafından yapılan yetki tespitlerine itirazın toplu iş sözleşmesi prosedürünü durdurmaması;

diğeri ise yetki sürecinde yetkili sendikanın tespiti için işyerlerinde referandum uygulamasının hayata geçirilmesidir.

Anayasa Mahkemesi yetki tespitine itiraz prosedürünün yapısal olarak hak ihlallerine neden olduğunu kararlarında açıkça belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz günlerde Birleşik Metal-İş sendikamızın yetki itiraz davalarının uzun yıllar sürmesinin “sendika hakkı” ihlali olduğuna karar verdi. Aynı şekilde, Lastik-İş ve Nakliyat-İş sendikalarımızın da uzun yıllar süren yetki tespiti davaları konusu da Anayasa Mahkemesi tarafından sendika hakkı ihlali olarak hükmedildi.

Mahkeme, bu kararlarını hak ihlallerinin bir daha oluşmaması adına TBMM ve Adalet Bakanlığı’na da iletmiş ve mevzuatta yapısal değişiklik yapılması gerektiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin yetki tespit davalarının uzun yıllar sürmesinin sendika hakkı ihlali olarak değerlendirmesi sendikal hakların korunması açısından kritiktir.

Anayasa Mahkemesi kararları yargı organlarını bağlamaktadır. İhlallerin tekrarlanmaması için gereken idari ve yasal düzenlemelerin yapılması zorunludur. Ancak maalesef Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlalleri kararları uygulanmıyor. Yargı kararlarına uyulmasının sosyal ve hukuk devletine olan bağlılık gereği bir zorunluluk olduğunu siyasal iktidara bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

2012’de 6356 sayılı Yasa’nın kabul edilmesi sırasında DİSK olarak şu tespitleri yapmıştık: “işkolu ve işletme barajlarını koruyan, yasaklarla dolu mevcut toplu iş sözleşmesi düzenini devam ettiren, toplu sözleşme hakkını tüm çalışanların kullanabileceği bir hak olarak tanımlamayan, bütün grev engeli erteleme ve yasaklarını koruyan, sendika üyeliğinin ve temsilcisinin güvencesini sağlamayan ve yıllarca süren yetki davalarına hiçbir çözüm getirmeyen bu yasa, olumlu bir düzenleme olarak nitelendirilemez.”

6356 sayılı yasanın 12 yıllık uygulaması maalesef bizi haklı çıkarmış sendikal hak ihlallerini azalmamış, tersine yeni ihlaller ortaya çıkmıştır.

Bugün Türkiye’de toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 7-8 ve resmi sendikalaşma oranı yüzde 14 civarındadır. Bu oranlarla Türkiye OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almaktadır. Sendikalaşmadaki baskıcı ve anti-demokratik işleyiş ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller sebebiyle Türkiye her yıl Uluslararası Çalışma Konferansı’nda temel sözleşmelerin ihlali ile gündeme geliyor ve Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından yayınlanan Küresel Haklar Endeksi’ne göre işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında yer alıyor. Ayrıca, ITUC, Türkiye’deki örgütlenme özgürlüğü ihlallerini Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin gündemine taşımaya hazırlanıyor.

Türkiye’de yasaklı sendikal düzen ve böylece toplu iş sözleşmesi kapsamının düşüklüğü, ülkemizi bir asgari ücretliler toplumu haline getirmiştir. Türkiye’de zenginler ve yoksullar arasındaki makas açılmıştır. Türkiye’nin bir asgari ücret ülkesi olmaktan kurtulması ve gelirde adaletin sağlanması için ücretler toplu pazarlık yoluyla saptanmalıdır. Bu nedenle toplu iş sözleşmesi kapsamının genişletilmesi için atılması gereken bir adım da Yasa’nın 40. maddesinde yer alan teşmil mekanizmasının hayata geçirilmesidir.

Demokratik bir sendikal düzenin gerçekleştirilebilmesi için acilen yasal ve yönetsel düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Aşağıda yer alan taleplerimiz çerçevesinde demokratik bir sendikal düzenin hayata geçirilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz.

SENDİKAL HAKLAR İÇİN ACİL TALEPLERİMİZ

  • Anayasa’ya ve ILO sözleşmelerine aykırı anti-demokratik sendikal barajların kaldırılarak örgütlenme özgürlüğünün ve sendikal hakların kullanılmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

  • 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve sendikal haklarla ilgili diğer mevzuat başta ILO sözleşmeleri ve normları olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı (GGASŞ) ile uyumlu hale getirilmelidir. GGASŞ’ye konan çekinceler kaldırılmalı ve GGASŞ kapsamında toplu şikâyet başvurusuna olanak tanıyan ilgili protokol onaylanmalıdır.

  • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan olumlu yetki tespitlerine itirazın toplu iş sözleşmesi prosedürünü durdurmamasını sağlayacak yasal değişiklik derhâl yapılmalıdır.

  • Yetki tespiti için işyerlerinde referandum uygulanmalıdır.

  • Toplu iş sözleşmesi yetki tespitine itiraz için açılan yetki davalarında, yer bakımından yetkisiz mahkemelerde dava açılmasının önüne geçilmelidir.

  • Toplu iş sözleşmesi kapsamının genişletilmesi için mevzuatımızda yer alan “teşmil” mekanizması hayata geçirilmelidir.

  • Grev erteleme mekanizması bir grev yasağı mekanizmasına dönmüştür. Bu uygulama derhâl kaldırılmalıdır.

  • Anayasa Mahkemesi’nin grev ertelemeleri ve sendikal hak ihlalleri ile ilgili vermiş olduğu kararlar uygulanmalıdır.

ITUC ETUC