Image Map

Anayasal hakkımıza, grevimize sahip çıkıyoruz!

Birleşik Metal İş sendikamızın grevlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yasaklanmaya çalışılmasına ilişkin 18 Aralık 2024 Çarşamba günü DİSK Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı gerçekleştirildi.

Basın toplantısına DİSK Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Birleşik Metal İş sendikamızın Genel Başkanı Özkan Atar, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Alaaddin Sarı, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Şükret Sevgener, ITUC PERC İcra Kurulu üyesi Anton Leppik ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Ahmet Ergin de katıldı.

Basın toplantısında konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu şunları kaydetti: “Anayasa’nın 54’üncü maddesinde ifade edilen kısıtlı grev hakkı bugün fiilen kullanılamaz hale gelmiştir. Anayasa Mahkemesi kararları çiğnene çiğnene Anayasa’nın bir maddesi fiilen askıya alınmış durumdadır. Bu nedenle metal işçisi arkadaşlarımızın mücadelesi bugün sadece yoksulluk sınırının üstünde bir ücret alma mücadelesi değil aynı zamanda Anayasayı, Anayasal düzeni ve Anayasal hakları koruma mücadelesidir.

Ülkemiz için gerçek tehdit, bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenlerin insanca yaşama mücadelesi değildir. Ülkemiz için gerçek tehdit, başta işçi sınıfı olmak üzere halkın ekmeğine ve haklarına el uzatılması, demokrasinin son kırıntılarının ortadan kaldırılması, Anayasa’nın ve Anayasal düzenin yok sayılmasıdır.”

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun ardından konuşan DİSK Genel Başkan Yardımcısı Özkan Atar: “Metal işçileri bu mücadeleye Anayasal haklarından aldıkları güçle, birbirlerine olan inançla, sendikalarından ve konfederasyonlarından aldıkları güçle ve dayanışma içindeki tüm dostlara güvenleriyle başladılar. Bir metal işçisini teslim alamazsınız. Kalelerimizden bir tek bile çiviyi sökemeyecekler. Topyekun mücadelemizi vereceğiz ve kazanan biz olacağız” dedi.

Grev yasaklarına karşı düzenlediğimiz basın toplantımıza katılan ITUC Avrupa Sorumlusu Anton Leppik, Türkiye’nin dünya genelinde işçi haklarının en çok ihlal edildiği 10 ülke arasında olduğunu hatırlatarak, tutuklamalara ve grev yasaklarına karşı dayanışma duygularını iletti.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Ahmet Ergin ise Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen grevlerin yasaklanmasının “hukuk tanımazlık” olduğunun altını çizdi: “İşçilerin ekmeğini büyütürken verdiği mücadele aynı zamanda hukuk mücadelesidir.” dedi.

Birleşik Metal-İş sendikamızın grevlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yasaklanmaya çalışılmasına ilişkin DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun DİSK Yönetim Kurulu adına yaptığı açıklama:

14 Aralık 2024’te gece yarısı yayınlanan 9231 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yaklaşık 2 bin metal işçisinin en temel Anayasal hakkı olan grev hakkını kullanması engellendi. Yaklaşık 2 bin metal işçisinin ve onların ailelerinin ekmeklerine ve haklarına el uzatıldı.

Cumhurbaşkanı imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan kararda Birleşik Metal İş sendikamızın sürdürdüğü grevlerin milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğü ifade edildi.

Kararın başında önemli bir vurgu vardı: “Ekli listede belirtilen işyerlerindeki grevler…” Peki milli güvenliği bozucu nitelikte görülen ekli listedeki işyerlerinin ortak özelliği ne?

Bu işyerleri savunma sanayi için üretim yapmıyorlar; kimi trafo üretiyor, kimi sıvılaştırılmış gaz depoları ihraç ediyor. Bu işyerlerinin savunmayla, güvenlikle ilgisi yok.

Tamamen keyfi ve adrese teslim bir kararla binlerce işçinin en temel anayasal hakkını kullanmasına engel konuluyor.

Kararda yanıltıcı bir başka ifade daha var. Grevlerin 60 gün süreyle ertelendiği söylense de, gerçek şudur ki karardaki “erteleme” ifadesi fiilen yasaklama anlamına gelmektedir ve altmış günün sonunda grev yeniden başlayamamaktadır.

AKP döneminde “erteleme” adı altında yaklaşık iki yüz bin işçinin grev hakkı gasp edilmiştir. İki yüz bin işçinin sofrasına koyacağı bir dilim daha fazla ekmek, çocuğuna vereceği harçlık, kısacası insanca yaşanacak bir ücrete yaklaşma umudu elinden alınmıştır.

İşverenleri ve işveren örgütlerini memnun etmek, onların kar oranlarını korumak ve hatta yükseltmek için alınan bu grev yasaklama kararları Anayasa’ya aykırıdır.

Anayasa Mahkemesi 2015 ve 2018 yıllarında verdiği kararlarda soyut bir “milli güvenliğe tehdit” iddiasıyla grevlerin ertelenmesini “Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlali” olarak değerlendirmiştir.

Anayasa Mahkemesi grev yasaklarının olarak gösterilen “milli güvenlik” gerekçelerinin somut olarak ortaya konması gerektiğini, ekonomik gerekçelerle grevlerin ertelenemeyeceğini karar altına almıştır. Son grev yasağına dair Cumhurbaşkanı kararında bir kez daha “milli güvenlik” gerekçesi öne sürülmüş, ama sanki Anayasa Mahkemesi’nin kararları yokmuş gibi davranılarak, bu işyerlerinin milli güvenlik ile ilişkisi somut olarak ortaya konmamıştır.

Anayasa Mahkemesi’ne göre “Grev, sendika hakkının ve toplu pazarlık sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. (…)”. Aynen karardan okuyorum: “Toplu pazarlıkta işçi tarafının grev hakkını kullanması sonucu işyerlerinin zorlanması, ekonominin bu durumdan etkilenmesi grev hakkının doğasından kaynaklanan bir zorunluluktur. (…) Dolayısıyla hakkın doğasında bulunan bir özelliği millî güvenliğe aykırı kabul etmek fiilen hiçbir grevin uygulanmayacağını kabul etmek anlamına gelecektir.”

Gerçekten de ülkeyi yöneten zihniyet grev hakkının fiilen kullanılmamasını hedeflemekte, bunu sağladığı için övünmekte ve bu uğurda daha önce defalarca yaptığı gibi Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını ve ILO sözleşmelerini yok saymakta ısrar etmektedir.

Bilindiği gibi ülkemizde grev hakkı, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yapılan düzenlemelerle oldukça sınırlandırılmış ve sadece toplu iş sözleşmelerinde uyuşmazlık durumunda belli prosedürlerin tamamlanmasının ardından uygulanabilir hale gelmişti. Darbe Anayasa’sının Bakanlar Kurulu’na verdiği grev erteleme (grev yasaklama) yetkisi dönem dönem kullanılsa da AKP döneminde neredeyse tüm grevlerin yasaklandığı bir sürece girildi. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ile beraber bu yetki cumhurbaşkanına verildi.

Anayasa’nın 54’üncü maddesinde ifade edilen kısıtlı grev hakkı bugün fiilen kullanılamaz hale gelmiştir. Anayasa Mahkemesi kararları çiğnene çiğnene Anayasa’nın bir maddesi fiilen askıya alınmış durumdadır. Bu nedenle metal işçisi arkadaşlarımızın mücadelesi bugün sadece yoksulluk sınırının üstünde bir ücret alma mücadelesi değil aynı zamanda Anayasayı, Anayasal düzeni ve Anayasal hakları koruma mücadelesidir.

Nüfusunun dörtte üçü ücret gelirleriyle geçinen bir ülkede, insanca yaşanabilir bir ücret talebiyle hak aramayı “milli güvenliğe aykırı” ilan etmek, toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının emeğini, çocuklarının geleceğini yok saymaktır.

Ülkemiz için gerçek tehdit, bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenlerin insanca yaşama mücadelesi değildir. Ülkemiz için gerçek tehdit, başta işçi sınıfı olmak üzere halkın ekmeğine ve haklarına el uzatılması, demokrasinin son kırıntılarının ortadan kaldırılması, Anayasa’nın ve Anayasal düzenin yok sayılmasıdır.

Grev yasağının gerekçesi ne olarak ilan edilirse edilsin gerçek amaç bellidir. Amaç işçilerin demokratik ve Anayasal hak arama olanaklarını yok ederek, ekmeğimizi patronların insafına bırakmaktır. Demokratik bir ülkede grevleri sona erdirmenin yolu, yasaklamak değil, işçilerin taleplerini karşılamaktır. Ancak grev yasaklarının sistematik hale gelmesiyle hükümet patronlara “asla uzlaşmayın” mesajı vermektedir.

Amaç bellidir, amaç Türkiye’yi ucuz işgücü cenneti haline getirmektir. Amaç toplu sözleşme düzenini tümden ortadan kaldırarak tüm işçileri açlık sınırının altında asgari ücrete mahkûm etmek ve bu düzeni kalıcılaştırmaktır.

Hepimizi asgaride eşitlemek için grevler yasaklanmakta, sendikacılar tutuklanmakta, işçilerin hak arayışlarının karşısına barikatlar çıkarılmaktadır. Bu nedenle metal işçilerinin mücadelesi sadece onların ekmeklerini değil, hepimizin geleceğini ilgilendirmektedir. Onların grev iradelerine sahip çıkmaları, memleketin geleceğine sahip çıkmaları anlamına gelmektedir.

Metal işçilerinin ve Birleşik Metal İş sendikamızın Anayasal haklarımıza sahip çıkma iradesini selamlıyor, sadece kendi haklarına değil hukukun üstünlüğüne de sahip çıkan metal işçileriyle ve sendikamızla dayanışmayı büyütme çağrısı yapıyoruz.

 

ITUC ETUC