Image Map

Kani Beko İsveç Parlamentosunda konuştu

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun Stokholm’da İsveç parlamentosunda sendikacılara yaptığı konuşma:

İsveç sendikalarının değerli temsilcileri, sevgili yoldaşlar…

Hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına içtenlikle selamlıyorum…

Bugün DİSK genel başkanı olarak karşınızdayım ama aynı zamanda bir belediye işçisiyim yani İsveç Kommunal sendikasının kardeş örgütü olan Genel-İş sendikasının üyesiyim…

***

İsveç sendikaları, “LO” ve “TCO” DİSK üyeleri tarafından iyi bilinen örgütlerdir.

Türkiye’nin yakın tarihi ve çalışma hayatı büyük ölçüde 1980 yılında yaşanan askeri darbe ile şekillendirilmiştir. Cunta döneminde DİSK 12 yıl boyunca kapatılmış, üyeleri idamla yargılanmış, yıllarca cezaevinde kalmıştır.

DİSK üyelerinin cezaevinde bulunduğu sürede İsveç sendikaları uluslararası sınıf dayanışmasının en güzel örneklerini sergileyerek tutuklu işçileri yalnız bırakmamıştır.

Cunta döneminde cezaevinde İsveç sendikalarının dayanışma kampanyasıyla tanışan DİSK üyeleri ve aileleri adına sizlere teşekkür etmek istiyorum.

***

1980’de yaşanan askeri darbenin sendikalar üzerinde, demokrasi ve insan hakları üzerinde çok sayıda olumsuz etkisi olmuştur. Aradan geçen 33 yıla rağmen koşullar iyileşmemiş daha da kötüleşmiştir.

Geçtiğimiz yıllarda yapılan anayasa değişiklikleri ve sendika yasasındaki değişiklikler askeri darbenin etkilerini azaltmak bir yana daha da perçinlemiştir.

Cezaevinde bulunan çok sayıda tutuklu sendikacı, sendikal faaliyetler sırasında işten atılan veya şiddet gören çok sayıda işçi bunun başka bir göstergesidir. Önümüzde; grev yasakları, sendika üyeliğinin önündeki yasal ve fiili engeller, toplu sözleşme hakkının önündeki engeller, barajlar, yıllar süren mahkeme süreçleri diye uzayıp giden bir hak ihlalleri listesi bulunmaktadır.

***

Bugün, Türkiye işçi sınıfının karşı karşıya olduğu en büyük problemlerden biri taşeronlaşmadır.

Yakın zamanda açılışı yapılan ve hükümet tarafından siyasi başarı olarak sunulan Marmaray’da yani İstanbul boğazındaki tüp geçitin yapımında, düşük ücretlerle, hafta sonu tatili dahi yapmadan çalışan taşeron işçilerin büyük bir payı vardır.

Alman şair Bertold Brecht okumuş bir işçi soruyor şiirinde “ne oldu dersiniz duvarcılar, Çin seddi bitince” diye sormaktadır. Biz de soruyoruz Asya ve Avrupa’yı birleştiren tren yolu bittikten sonra taşeron işçiler ne oldu dersiniz? Cevap basit: işsiz kaldılar… Tazminat da alamadılar.

***

Kıdem tazminatı konusu Türkiye işçi sınıfının en güncel mücadele alanıdır. Hükümet yeni bir yasa tasarısıyla işçilerin kıdem tazminatı hakkını yok etmek istemektedir. Dünya Bankası ve OECD gibi kurumların tavsiyeleri ve işverenlerin lobisiyle kıdem tazminatı gasp edilmek istenmektedir. Kıdem tazminatı bir fona devredilmesi planlanmaktadır. Ancak daha önce işsizlik sigortası için kurulan fon başka alanlarda harcanmıştır. İşsizlik sigortasında yaşadığımız hüsranı tekrar yaşamak istemiyoruz.

***

İş gücünün yaklaşık yarısı kayıt dışıdır, her gün 4 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmektedir. Asgari ücret açlık sınırının altındadır…

Bu karanlık tablonun içinde biz ne yapacağız. Bu kendimize hep sorduğumuz bir sorudur.

Bu sorunun cevabını Gezi parkı eylemlerinde bulduk. Türkiye’nin bütün şehirlerine yayılan bu eylemlerde, işçi sınıfın yeni kesimleriyle tanıştık. Gençlerle, kadınlarla ve toplumun farklı kesimleriyle buluştuk… 3 ay boyunca onlarla beraber özgürlük ve sosyal adalet için mücadele ettik.

Gençler yaptıkları eylemin bütününe “direniş” adını verdiler. Kendilerine de direnişçi dediler, biz de diren işçi dedik. Diren işçi başlığıyla bir kampanya başlattık.

Kıdem tazminatının gaspına, özel istihdam bürolarına, taşeronlaşmaya, iş kazalarına, sendikal yasaklara, açlık sınırının altındaki asgari ücrete karşı; kısaca “Köleliğe karşı #Direnİşçi” kampanyamız Türkiye’nin dört bir yanında devam ediyor.

Adalet, özgürlük ve demokrasi için mücadelemiz sürecek.

Ortadoğu’da silah tüccarlarından başka kimseye faydası olmayan savaşlara karşı, barış için mücadele edeceğiz.

Kürt sorununun barışçıl ve demokratik bir biçimde çözülmesi için mücadelemiz sürecek.

Demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve sosyal bir anayasa için kampanyalarımız sürecek.

***

Avrupa birliği Türkiye ilişkileri, Türkiye’de sendikal hakları etkileyen önemli bir konudur. Son yayımlanan AB ilerleme raporunun da gösterdiği gibi AB üyelik sürecinde atılması gereken adımlar atılmamıştır, sendikal yasalar hala İLO sözleşmeleriyle uyumlu hale getirilmemiştir.

Türkiye’deki ve Avrupa sendikal hareketleri arasındaki işbirliğini güçlendirmeliyiz. Ortak eğitim ortak örgütlenme çalışmalarını gündemimize almalıyız.

Türkiye’de İsveç sermayeli şirketlerdeki, örneğin İkea’daki, sendikal örgütlenmelere yönelik faaliyetler yürütmeliyiz.

Biz de aynı şekilde İsveç’teki Türkiye kökenli işçilerin sendikalarda daha aktif olması için gereken katkıyı sunmalıyız.

Bu toplantının bir başlangıç olmasını diliyorum. Ortak eğitimlerle, ortak örgütlenme faaliyetleriyle, çeşitli dayanışma kampanyalarıyla işbirliğimizi güçlendirmeliyiz.

***

Cezaevinde İsveç sendikalarının dayanışma gösterdiği DİSK’li tutuklulardan biri DİSK eski genel başkanı merhum Abdullah Baştürk’tür.

Baştürk cezaevinden çıktıktan sonra Stokholm’a gelmiş ve Olof Palme’nin mezarını ziyaret etmiştir. İşçiliğe başladığım şehir olan İzmir’de de Olof Palme anısına bir insan hakları heykeli bulunmaktadır. DİSK üyesi belediye işçileri hem Baştürk’ün hem de Olof Palme’nin anısına sahip çıkmaktadır. Burada her ikisini de saygıyla anmak istiyorum.

***

Yaz aylarında Türkiye’de yaşanan halk hareketinden çıkarttığımız derslerle, işçi sınıfının haklarının korunması için, ülkemizdeki demokrasinin ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi için mücadelemizi var gücümüzle sürdüreceğiz.

Uluslararası işçi hareketinin bir parçası olduğumuzun bilinciyle ETUC ve ITUC kampanyalarına var gücümüzle katılmaya devam edeceğiz. İsveç sendikalarıyla ortak eğitim ve örgütlenme faaliyetleri çağrımı yineliyorum.

Türkçenin en büyük şairi ve uluslararası işçi hareketinin en önemli şairlerinden biri olan Nazım Hikmet 1959 yılında Stokholm’e sürgünde bulunduğu günlerde eşi Vera’ya gönderdiği bir mektubunda “bu şehir güzelse senin yüzünden güzeldir” diye yazmıştır. Bu şehir güzelse, bu şehir temiz ve güvenliyse İsveçli işçiler sayesindedir.

Sözlerimi bitirirken daveti için TCO’ya ve toplantının gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

DİSK Genel Başkan Kani Beko’nun İsveç temaslarıyla ilgili haber için tıklayınız 

ITUC ETUC